24 Şubat 2014 Pazartesi

Göz Altı Torbaları İçin Kahve Maskesi

Benim de muzdarip olduğum bir derttir göz altı torbaları. Makyajla kapatılması çok zor olduğu gibi aynı zamanda insanın yüzüne çok yorgun bir ifade verir. Gerçekten baş belasıdır. Şimdi vereceğim maske tarifiyle bu torbaları en aza indirmek mümkündür. Kullanılacak malzemeler:

  • 1 adet patates
  • 1 tatlı kaşığı badem yağı
  • 1 tatlı kaşığı kahve
İlk önce patateslerin suyuna ihtiyacımız olduğu için patatesleri güzelce rendelemek gerekir. suyunu çıkardıktan sonra bu suyun içine yağı ve kahveyi koyup karıştırın. Sonra da temiz bir bezin arasına koyun. Burda ihtiyacınız olan bir başka şey demlenmiş ılık çaydır. Elinizde ki bezi bu çaya batırıp, ıslanan bezi göz altlarınızda gezdirin. İlk uygulamada bile farkedilir derecede azalma olacaktır. Haftada iki kez düzenli olarak uygulamaya devam ederseniz, göz altı torbalarınızdan kurtulabilirsiniz.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Dağınık Saç Modası

Günlük hayatta, kuaförden yeni çıkmış gibi maşalı, aşırı krapeli saçların pek de hoş durduğu söylenemez. Fazla yapılı saçlar gündüz okula ya da işe giderken güzel değil, malesef komik duruyor. İşte şu sıralar, kırmızı halı da bile sıklıkla rastladığımız 'dağınık saç' tam da benim gibi düşünenlere göre.
Özellikle vaktinizin dar olduğu zamanlar herhangi bir dağınık saç modeli imdadınıza yetişir. Topuzu olsun at kuyruğu olsun, her şekilde daha sade ve şık duran bu saç modellerini yapmak da o kadar zor değil.
Eğer dağınık bir topuz istiyorsanız, ihtiyacınız olan sadece biraz tel toka,maşa ve saç spreyi. Çok özenmeden yapacağınız maşayla saçlarınız biraz şekil aldıktan sonra, tel toka yardımıyla toplayabilir ve düşmemesi için yeterli miktarda spreyi sıkıp güzel bir dağınık topuz elde edebilirsiniz.

İki yandaki fotoğraflarda görüldüğü gibi dağınık at kuyruğu ya da açık saçlar da yapımı kolay ve şık.
Burda dikkat edilmesi gereken tek şey, eğer dalgalı bir model istiyorsanız, maşayı en az özenle yapmanız. Çünkü aşırı yapılı bukleler ile dağınık saç modeli yapmanız imkansız.

Bende özellikle saçlarımı dalgalı yapıcaksam akşamdan maşayı yapar yatarım. Sabaha hem daha doğal hem de güzel bir dağınık saç modeliyle uyanmış olurum.




14 Şubat 2014 Cuma

Bir Kadının Çaresizliği, Bir Şarkı; Jolene

Hani bazı şarkılar vardır, kim dinlese içinden kendine bir pay çıkarır. İşte Jolene'de o şarkılardan bir tanesi. 
Sevdiği adamın aşık olduğu kadına-yani Jolene'e- yalvaran bir kadının hikayesi bu. Her kadının harcı değildir gururunu yoksayarak ve şarkıda söylediğine göre güzelliği hiç birşeyle kıyaslanamaz bir kadına,sevdiği adamı elinden almaması için yalvarmak. 
                                        " Jolene,Jolene,Jolene
                                          I'm begging of you, please don't take my man."
Her kadının hayatından bir Jolene geçmiştir. Ya da-kadının içgüdüsel beğenilme arzusundan dolayı- Jolene olmak istemiştir.
Hangisi olursanız olun, bu şarkıyı dinleyince bir kadının çaresizliğini o kadar iyi anlıyorsunuz ki... Sözlerinin güzelliğinin yanı sıra melodisi de oldukça güzel ve akılda kalıcı. Bir kere dinledikten sonra, hele bir de hikayeyi hissedince, insanın sürekli dinleyesi geliyor. 

Ben de bugün şarkının gerçek hikayesi var mı diye araştırdım. Şarkının yazarı ünlü şarkıcı Dolly Parton, 1960'ların sonunda, her akşam sunduğu televizyon programından sonra hayranları için fotoğraflarını imzaladığı bir gece küçük bir kız gördüğünü söyler. Kız aynı şarkıda betimlediği gibi kızıl saçlı, beyaz tenli ve yeşil gözlüdür. Gördüğü en tatlı küçük şey olduğunu söyleyen Dolly, kıza adını sorar. Kız adının Jolene olduğunu söyledikten sonra Dolly "Jolene, Jolene! Kulağa şarkı gibi geliyor, bunun hakkında bir şarkı yazacağım" der. Dolly'nin ağzından şarkının hikayesi budur.
Fakat o sıralar Dolly'nin hayatında bir kızıl saçlı kadın daha vardır. Kocasına aşık bir bankacı.
Dolly'ye göre bu şarkı gördüğü küçük kız kadar masum ve öylesinedir.
Fakat şarkının sözlerini dinleyince pek de öyle gelmiyor insana. 
                                                    " You could have your choice of men
                                                      But i could never love again                                                                                                                              Cause he's the only for me, Jolene..."

Gerçek Bir Hikaye; The Conjuring (Korku Seansı)







Sevgililer günüyle ilgili yazdığım yazıda bahsettiğim bir korku filmi vardı hatırlarsanız. İşte bugün bu ilginç filmden bahsetmek istiyorum. Her ne kadar da korku filmi izlemekten pek haz etmeyen biri olsam da, bu gerçekten etkileyici bir filmdi benim için. Ele alınan konunun yaşanmış olması ve filmin de bu gerçekliğe uygun olarak,gerçekten kaliteli bir şekilde çekilmesinden dolayı olabilir.



2013 yılında vizyona giren The Conjuring'in konusunu duyduğunuzda her ne kadar klasik korku filmi gibi gelse de, farklı kılan yaşanmış olması ve bu gerçekliğin sağlam kaynaklara dayanmasıdır.


5 kızıyla yeni bir eve taşınan Perron ailesi, taşındıktan sonra tuhaflıklar ve çok geçmeden gelişen korku dolu olaylar yaşamaya başlarlar. Gidecek başka bir yerleri olmadığı için, doğaüstü konuları inceleyen ve bu konularda uzmanlaşmış bir çift olan Ed ve Lorraine Warren ile temasa geçerler. Ed ve Lorraine eve gelip ne olduğunu bulmak için yaptıkları çalışmalarının ardından,lanetli bir ruhun eve musallat olduğunu anlarlar. Ancan bu ruhun ne kadar şeytani ve kendilerinin de bu şeytani gücün tehdidi altında olduklarını çok geç anlayacaklardır.

Filmdeki Warren Çifti
Gerçek Warren Çifti
Şimdi birazda Warren çiftinden bahsetmek istiyorum. Biri demonolog diğeride medyum olan bu çift Amerika'nın çok ünlü-tabiri caizse-hayalet avcılarıdır. Ele aldıkları vakaları ve yaşadıkları ilginç olayları ele aldıkları tam 6 kitap yazmışlardır. Aynı zamanda kendileri hakkında da yazılmış 6 kitap vardır.
Çiftin birçok paranormal araştırması Holywood sinemasına yansımıştır. The Conjuring'in de aralarında bulunduğu 4 film vardır (The Amityville Horror,The Haunted,The Haunting in Connecticut).




Warren çiftini ilginç kılan diğer yanlarından biri de, araştırdıkları yüzlerce paranormal olaylarda düzenledikleri şeytan çıkarma ve ritüellerde kullanılan lanetli nesneleri saklayıp bir müze haline getirmeleri.
The Conjuring filminde de, yer alan Annabelle bebeği nerdeyse film kadar ünlenmiştir. Bu bebeğinde ayrıca bir hikayesi vardır ve müzede en ilgi gören nesnelerden biridir.

Lanetli nesnelerle dolu olan bu müze, bir rahip tarafından belirli zamanlarda kutsanmaktadır.






13 Şubat 2014 Perşembe

Bugün İçin "Tatlı" Bir Öneri; Beze Tarifi

Bundan bir ay öncesine kadar bezeyi sadece süpermarketlerden alıp yiyebiliyordum. Öyle bir tatlı ki insanın yedikçe yiyesi geliyor. Fakat dışarıda paket olarak satılan bezeler hem çok az, hem de birazdan vereceğim tarife göre daha pahalı. İnsanlara beze yapımı nedense hep zor geliyor. Kime yaptığım bezeyi ikram etsem "Bunu sen mi yaptın? Nasıl tutturdun, zor değil mi?" gibi tepkiler alıyordum. Oysa biraz uğraştırıcı olsa da gerçekten çok basit bir yapımı var. O zaman tarife başlıyorum.
İlk olarak malzemeleri vereyim:

  • 3 yumurta
  • 3 çay bardağı toz şeker
  • Birkaç damla limon suyu
  • 1 Paket Vanilya
  • Bir tutam tuz
Bu malzemelerden, yumurta büyüklüğüne de bağlı olarak,yaklaşık 1 yada 2 tepsi beze çıkıyor.
Yapılışı;

  • Bir tencereye 3 çay bardağı şekeri koyun. (Dilerseniz bu şekeri rondo yardımıyla biraz inceltebilirsiniz)
  • 3 yumurtanın akını ayırıp ekleyin. Burda dikkat etmeniz gereken hiç sarının karışmaması.
  • Üzerine vanilya,limon ve tuzunu ekleyin.(Limonun amacı beze renginin beyaz olmasını sağlamak)
  • Malzemelerin hepsini koyduktan sonra, ocağınızın en küçük gözünde ve en kısa ateşte 8 dakika mikserle çırpın. 
  • Sonra ateşi kapatıp 15 dakika daha çırpın.
  • Kıvamı, kaşık batırdığınızda kaşıktan akmayacak şekilde olmalıdır.
  • Krema sıkma torbasıyla dilediğiniz büyüklükte ve şekilde tepsiye sıkın. (Eşit zamanda pişmeleri için eşit boyda olmaları gerek.)
  • Soğuk fırına koyduğunuz bezeleri 110 derecede 45 dakika pişirin.
  • 45 dakika sonra fırını kapatın, yalnız fırın soğuyana kadar tepsileri çıkartmayın
İşte bezeleriniz hazır, Afiyet Olsun :)

12 Şubat 2014 Çarşamba

Daha Mutlu Olmak İçin Bir Öneri; Kedi!

Kedi sevmeyen ve daha önce hiç kedisi olmamış insanlar muhtemelen beni anlamayacaklardır. Bunu ancak bir kediyi sevmiş insan anlayabilir,kedinin o hayran olunası hareketlerine tanık olmuş bir insan.
Doğası gereği özgür ruhludur kedi. Bu yüzden 'nankör' diye o saçma damgayı yemişlerdir. Her insanı sevmez ve güvenini kazanmak öyle kolay iş değildir. Tedbirlidir. 
Her zaman kedileri büyüleyici bulmuşumdur. Eski Mısır'da kedilerin tanrılaşmasına şaşırmamak gerek. 
Umursamaz, ulaşılmaz tavırları vardır. Sanki dünya yansa umurlarında olmayacakmış gibi. Öyle davranırlar ki, sanki o ev kedinizin ve siz misafirsiniz. Kendine hayrandır kediler. Bazen ukala bakışları vardır ya da sinirli. Hemen anlarsınız. Öyle belli ederler ki ne istediklerini, anlamamanız imkansız. Sizi sinirlendirirler ve bazen sanki bilerek yapıyorlarmış gibi hissedersiniz.
Ama kedi sahibi olmak insanı o kadar mutlu eder ki. Mesela bir kere inanılmaz komiklerdir. Oyun oynayan bir kediyi oturup saatlerce, karnınız ağrıyana kadar gülerek izleyebilirsiniz. Sizinle oynarlar. Gerçekten. Bazen kedinizi bulamazsınız evin içerisinde. Saatlerce ararsınız, odalara bakarsınız, ismini söylersiniz. Ama o keyifle bir köşeden sizi izler. Bunu çok yaşadım biliyorum. Ya da mesela bir şey istediği zaman sizinle konuşmasını da bilir. Öyle miyavlar ki karşınıza geçip, sanki kendi dilinden size bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Ama en keyif vereni de,sizin kucağınıza oturup mırlaması. Dünyada ki belki de en huzur veren ses. Kucağınıza oturur, elinizi yalar, mırlar, anlamlı anlamlı gözünüzün içine bakar. İşte o zaman anlarsınız. 'Bu kedi beni seviyor!' Ve sonra fark edersiniz ki bu küçük tüy yumağını siz daha çok seviyosunuz. 
 Yüreğinde kedi sevgisi olan insan merhametlidir. Bir kediyi sevdiyse herkesi sever. Verecek sevgisi,şefkati boldur. Ben her zaman söylerim. Kedi sevgisi insanı değiştirir. İnsanı daha 'insan' yapar. 
Kısacası 5 kedisi olan biri olarak size önerebileceğim en güzel şeylerden biri, kedi edinmek.
Kedileri Sevin

9 Şubat 2014 Pazar

Canım mı Sıkkın? Moralim mi Bozuk? İşte Kurtarıcım: John Tucker


İşte benim kurtarıcı filmim bu. Ne zaman bir şeye canım sıkılsa ya da moralim bozulsa oturur John Tucker'ı izlerim. Hemen kafamı dağıtır, neşemi yerine getirir. Nasıl inanın bende bilmiyorum. Ama repliklerinin ezbere bildiğim bu film benim için moralimi yerine getiren şeyler arasında ilk sıralarda yer alıyor.


Biraz filmden bahsedelim. Aslında çok alışılmış bir konusu vardır bu filmin.Okulun en popüler, parlak çocuğu olan John (Jesse Metcalfe)-ki gerçekten yakışıklılığıyla bu durumun hakkını vermekte- farklı çevrelerden üç kızı aynı anda idare ediyordur. Ta ki kızlar bunu öğrenene kadar. Öğrendikten sonra diğer kahramanımız olan Kate (Brittany Snow) ile intikam almaya karar verirler.

Gerçekten sizinde izlerken eğlenip keyif alacağınızı düşündüğüm bir film. Yalnız burada bir parantez açmam gerek. Normalde her filmi orijinal dilinde izleme taraftarıyım. Ama bu film kesinlikle Türkçe dublajlı izlenmeli. Dublajlı seslerin kendi seslerinden daha güzel durduğunu sizde izleyince göreceksiniz.
Şimdi bu film hakkında milyon şey yazabilirim. Ama kısa kessem daha iyi zaten izleyince anlayacaksınız.
Ayrıca fim "This will be our year","Hit me with your best shot","Wicked little girls" ve daha bir çok dinlenesi soundtracklere sahip.
Tüm repliklerini ezbere bildiğim bir gerçek.
 Kate'inde dediği gibi: "Hikaye benim hakkımda değil, onun hakkında"

En Güzel Pazar Önerisi: Pazar demek kahvaltı demek, uyumak demek

Tabi herkes benimle aynı fikirde olmayabilir. Bazıları pazarları gezmek ister,"zaten nadir boş günüm var onuda uyuyarak mı geçiricem?" diyebilir. Ama bence pazara yakışan en güzel aktivite uyumak. Tabi ki gün boyu uyumak imkansız -eğer cumartesi gecesinden kalma değilseniz- ama zaten benim bahsettiğim tüm pazar gününü pijamalarla evde geçirmek. Yapılacak bir şey olmadığından erkenden kalkma zorunluluğu hissetmeksizin, başınız ağrıyana kadar uyumak ve uyandığınızda, pazar günlerine özel o güzel kahvaltıyla güne başlamak. Nedendir bilinmez, ailenizle, sevdiceğinizle ya da arkadaşlarınızla yaptığınız o uzun muhabbetler barındıran pazar kahvaltıları pek tatlı gelir insana. Pazar gününün sıkıcılığına inat çok keyiflidir bu kahvaltılar. Zaten geç uyanmışsınızdır,kahvaltıyla da günün yarısı geçer gider. Akşama doğru doğal olarak pazartesi sendromu yavaş yavaş hissedilir insanda. Yarın yine erken kalkıcam, ne giycem,nasıl edicem soruları başlar. İşte tam o sırada uzun bir banyo kurtarıcınız olur. Mümkünse müzikle birlikte sıcak bir banyo, ertesi güne dair endişelerinizi alır götürür. Sonra akşam yemeğiniz ve ertesi güne yapmanız gereken işler, hazırlıklar bittikten sonra kahvenizi alıp kitabınız okuyabilir, dizi izleyebilir ya da güzel bir film seçebilirsiniz. İşte size sıkılmadan geçirebileceğiniz bir pazar günü. Sevdiklerinizle birlikte geçireceğiniz keyifli ve mutlu pazarlar :)